Zaman gerçekten de su gibi akıp gidiyor. İstanbul'a taşınalı resmen 3 ay olmuş. Üç ay kısacık bi zaman dilimi gibi görünse de Utku'nun ömr-ü hayat'nın yaklaşık üçte birine tekabül ettiği için, onda oldukça büyük değişimlere vesile oldu. Her gören '' ay bu büyümüş, adam olmuş, bebeklikten çıkmış artık çocuk olmuş'' gibi cümleler sarfediyor. Çünkü gerçekten de Utku artık etrafından bihaber bir bebek değil. Her an çevresiyle iletişim halinde olan bir çocuk. Şu an tam olarak 10 ay 10 günlük. Bütün kesici dişleri çıktı. Tamı tamına 8 tane dişi var. Ve çok fena ısırıyor. Isırmanın kötü bişey olduğunu öğretmeye çalışıyorum, ama o bunu bir oyun olarak algılıyor sanırım. Artık her bulduğu yere tutunup ayağa kalkıyor, hiç oturası yok. Bu yolculuk giderek tehlikeli olmaya başladı. Geçen gün fırının kapağını çekip, kafasına düşürdü. Zaten mutfakta dolaşması beni çok tedirgin ediyor. Bi ara da bulaşık makinesinin içine girmeye çalışmıştı.
Bi de yerde bulduğu en ufak şeyi ağzına atıp yiyor. Hayır gören de inanılmaz iştahlı falan bi çocuk zannedecek, halbuki yeme konusunda da nane molla bi tip oldu çıktı. Beyefendinin damak zevki var. Her şeyi yemiyor. Bir gün yediğini ertesi gün yemiyor. Yemek yemeyi değil, beğenmediği şeyi yemeyi reddediyor. Çünkü önce bir ağzına alıp tadına baktıktan sonra, dilini köküne kadar çıkarıp, içeri alırken de üst dişleriyle dilinin üstündekileri sıyırıyor. En sevdiği şeylerden biri de bebek etimeklerini kıtır kıtır yemek.
Utku'ya oto koltuğu aldık. Arabada oto koltuğu dışında yolculuk yapmasını istemiyorum artık ama kendisi bu duruma biraz tepkili. Boğazını yırtarcasına ağlıyor ona oturtunca ama ben de kararlıyım. Güvenli şekilde yolculuk yapmasını istiyorum. Hele ki İstanbul gibi bi yerde.
Bu arada benim de İstanbul'a eş durumu tayinim çıktı. Kaçınılmaz son yaklaşıyor. Utku'yla yapışık ikiz gibi geçireceğimiz kısa bir zamanımız kaldı. Bakalım bu ayrılık sürecini nasıl atlatıcaz..
26 Mayıs 2012 Cumartesi
27 Mart 2012 Salı
Alıştık oğlum
İstanbul'a taşınalı bir ayı geçti. Biz de yeni evimize ve yeni hayatımıza iyice alışmaya başladık. İlk zamanlar minik ailemiz için oldukça travmatik bir süreç olsa da.. İnsan herşeye alışıyor gerçekten, sadece zaman... Utkoşum da artık kendini güvensiz hissetmiyor sanırım yeni evimizde, çünkü beni gözden kaybettiği zaman çılgın gibi ağlamaya başlamıyor artık. Bir süre kendi kendine durabiliyor. Sonra totosunu savura savura beni aramaya çıkıyor. Çoğunlukla ilk baktığı yer mutfak. Eğer orada göremezse işin rengi biraz değişiyor. Neyse ki fazla uzağa gitme ihtimalim yok bu evde :)
Taşınma telaşlarından yazamadığım süreçte Utku'da da baya gelişimler oldu. Mesela 7 ayını üç dört gün geçe ilk dişi göründü :) Tesadüfen farkettim. Halasıyla beraber hemen meslek seçimini yaptırdık oracıkta. Önüne koyduğumuz kitap, pc kablosu ve ilaç kutusundan kitabı seçti. Bu hukukçu olacağı anlamına geliyor. Pc kablosunu seçseydi mühendis, ilacı seçseydi de doktor olacaktı. Zaten başka bi seçenek de sunmadık çocuğa. Bakalım bekleyip göreceğiz. Şu an sekizbuçuk aylığız ve şimdiye kadar alt sanraller, üst lateral, alt lateraller çıktı, üst santraller de yolda. Çok şükür sorunsuz geçiyor Utku'nun diş çıkarma dönemi. Ara sıra ağlama nöbetlerine tutuluyo ama çok nadir. Çoğunlukla keyfi yerinde. Bu arada halasının aldığı yürüteçle evde dört dönüyo, geri manevra yapmayı ve bi şeye ulaşamadığında yandan yanaşmayı bile beceriyor:) Bir de İkea'dan Işık'ın mama sandalyesinden aldık. Burcu'nun dediği kadar var. Çok kullanışlı, hafif..İhtiyacımızı çok net karşılıyor ve de öbür hantal mama sandalyelerine göre çok daha uygun fiyata. Fazla kullanamadığımız için de isabetli bi karar olmuş. Zira o kadar paraya yazık olacakmış çünkü zaten Utku'ya mama sandalyesinde yemek yedirmek beceri işi. O kadar kımıl kımıl ki ağzını bi türlü denk getiremiyorum. Onun için mama sandalyesini sadece bizimle birlikte masaya oturturken kullanıyorum. Onun dışında yemeklerini yatırarak yediriyorum. Ayağıyla kaşığa vurmadığı sürece böyle yemek yedirmek daha kolay.
İstanbul'a geldiğimiz ilk hafta Utku'yla Fenerbahçe Arena'da Eurolig basketbol maçına gittik. Utkoş, her zamanki gibi hayretler içinde kaldı. İkinci yarıda da o gürültüde uyudu. Sonraki hafta Işık'ın diş buğdayı partisine katıldık. Sonraki haftayı babamızdan ayrı Ereğli'de geçirdik. Son hafta da karşıya Utkoşun halasına gidip Florya sahilinde gezdik. Utku orda bol bol güneş alıp biraz da bronzlaştı:)
İstanbul'dan şimdilik bu kadar..
Taşınma telaşlarından yazamadığım süreçte Utku'da da baya gelişimler oldu. Mesela 7 ayını üç dört gün geçe ilk dişi göründü :) Tesadüfen farkettim. Halasıyla beraber hemen meslek seçimini yaptırdık oracıkta. Önüne koyduğumuz kitap, pc kablosu ve ilaç kutusundan kitabı seçti. Bu hukukçu olacağı anlamına geliyor. Pc kablosunu seçseydi mühendis, ilacı seçseydi de doktor olacaktı. Zaten başka bi seçenek de sunmadık çocuğa. Bakalım bekleyip göreceğiz. Şu an sekizbuçuk aylığız ve şimdiye kadar alt sanraller, üst lateral, alt lateraller çıktı, üst santraller de yolda. Çok şükür sorunsuz geçiyor Utku'nun diş çıkarma dönemi. Ara sıra ağlama nöbetlerine tutuluyo ama çok nadir. Çoğunlukla keyfi yerinde. Bu arada halasının aldığı yürüteçle evde dört dönüyo, geri manevra yapmayı ve bi şeye ulaşamadığında yandan yanaşmayı bile beceriyor:) Bir de İkea'dan Işık'ın mama sandalyesinden aldık. Burcu'nun dediği kadar var. Çok kullanışlı, hafif..İhtiyacımızı çok net karşılıyor ve de öbür hantal mama sandalyelerine göre çok daha uygun fiyata. Fazla kullanamadığımız için de isabetli bi karar olmuş. Zira o kadar paraya yazık olacakmış çünkü zaten Utku'ya mama sandalyesinde yemek yedirmek beceri işi. O kadar kımıl kımıl ki ağzını bi türlü denk getiremiyorum. Onun için mama sandalyesini sadece bizimle birlikte masaya oturturken kullanıyorum. Onun dışında yemeklerini yatırarak yediriyorum. Ayağıyla kaşığa vurmadığı sürece böyle yemek yedirmek daha kolay.
İstanbul'a geldiğimiz ilk hafta Utku'yla Fenerbahçe Arena'da Eurolig basketbol maçına gittik. Utkoş, her zamanki gibi hayretler içinde kaldı. İkinci yarıda da o gürültüde uyudu. Sonraki hafta Işık'ın diş buğdayı partisine katıldık. Sonraki haftayı babamızdan ayrı Ereğli'de geçirdik. Son hafta da karşıya Utkoşun halasına gidip Florya sahilinde gezdik. Utku orda bol bol güneş alıp biraz da bronzlaştı:)
İstanbul'dan şimdilik bu kadar..
30 Ocak 2012 Pazartesi
Offf İstanbul, bi düş yakamdan artık, istemiyorum seni
Oğlum, yavrum, canım Utkum,
''Hayat sen başka planlar yaparken, başına gelenlerdir'' diye bir söz var. Ben bile doğmadan önce ölmüş olan John Lennon diye bi şarkıcıya ait. Büyüdüğün zaman muhtemelen öğrenirsin kim olduğunu. Üyesi olduğu The Beatles grubunun Yesterday isimli bir şarkısı var. Annen çok sever o şarkıyı. Neyse konuyu dağıtmayayım. Bugün sana söylemek istediğim şey şu. Ben de çok planlar yaptım hayatımla ilgili. Son zamanlardaysa doğal olarak planlarım hep senin üzerineydi. Sen doğduğun bu evde büyüyecektin. Yürümeye başladığın zaman, mevsim de yaz olacağı için dışarı çıkıp evin önündeki çıkmaz sokakta taytay yürümeni seyredecektim. Biraz daha büyüyünce evimizin sokağından ayrılmadan bisiklete binmene izin verecektim. Belki de düşüp canını acıtacaksın diye yüreğim ağzımda izleyecektim seni. Akşam baban da işten gelince doğru sahile inip, gönlümüzce deniz havası alacaktık. Oradan anneannene, babaannene, teyzene... Biraz daha büyüyünce 'Arda abi, Arda abi' diye kuzeninin peşinde dolanacaktın. Sonra odanın penceresinden bile görünen okula gidecektin. Orası benim de çalışacağım yerin yolunun üstünde olduğu için sabah ben seni okula bırakıp oradan işe gidecek, akşam da dönüşte alıp eve getirecektim. Haftasonları kombineleri alıp Erdemirspor'un basketbol maçlarına gidecektik. Annenin babanın doğup büyüdüğü bu güzel yerde, güven içinde, huzurla büyüyüp gidecektin. İstanbul'sa annenin üniversite yıllarına ev sahipliği yapmış, gezmelik, görmelik, uzak bir şehir olacaktı hayatımızda. Belki ayda bir, iki ayda bir gidip, sana Boğaz köprüsünü, Kız kulesini, Galata kulesini gezdirecektik. Hatta annenin yaşadığı yerleri. Sen de sevecektin illa ki İstanbul'u. Kim sevmez ki zaten..
İşte böyle planlamıştım oğlum, ama meğerse kaderin bizim için başka planları varmış. Bir ayımız kaldı, sonra yepyeni bir hayat başlayacak bizim için. Kendimi avutacak bir şey bulamıyorum şu anda. Baban mutlu sanırım. Umarım sen de mutlu olursun. Umarım hayırlı olur hepimiz için. Allah'ım bizi İstanbul'un kötülüklerinden korusun. Bir gün güzel Ereğli'mize dönmek dileğiyle...
''Hayat sen başka planlar yaparken, başına gelenlerdir'' diye bir söz var. Ben bile doğmadan önce ölmüş olan John Lennon diye bi şarkıcıya ait. Büyüdüğün zaman muhtemelen öğrenirsin kim olduğunu. Üyesi olduğu The Beatles grubunun Yesterday isimli bir şarkısı var. Annen çok sever o şarkıyı. Neyse konuyu dağıtmayayım. Bugün sana söylemek istediğim şey şu. Ben de çok planlar yaptım hayatımla ilgili. Son zamanlardaysa doğal olarak planlarım hep senin üzerineydi. Sen doğduğun bu evde büyüyecektin. Yürümeye başladığın zaman, mevsim de yaz olacağı için dışarı çıkıp evin önündeki çıkmaz sokakta taytay yürümeni seyredecektim. Biraz daha büyüyünce evimizin sokağından ayrılmadan bisiklete binmene izin verecektim. Belki de düşüp canını acıtacaksın diye yüreğim ağzımda izleyecektim seni. Akşam baban da işten gelince doğru sahile inip, gönlümüzce deniz havası alacaktık. Oradan anneannene, babaannene, teyzene... Biraz daha büyüyünce 'Arda abi, Arda abi' diye kuzeninin peşinde dolanacaktın. Sonra odanın penceresinden bile görünen okula gidecektin. Orası benim de çalışacağım yerin yolunun üstünde olduğu için sabah ben seni okula bırakıp oradan işe gidecek, akşam da dönüşte alıp eve getirecektim. Haftasonları kombineleri alıp Erdemirspor'un basketbol maçlarına gidecektik. Annenin babanın doğup büyüdüğü bu güzel yerde, güven içinde, huzurla büyüyüp gidecektin. İstanbul'sa annenin üniversite yıllarına ev sahipliği yapmış, gezmelik, görmelik, uzak bir şehir olacaktı hayatımızda. Belki ayda bir, iki ayda bir gidip, sana Boğaz köprüsünü, Kız kulesini, Galata kulesini gezdirecektik. Hatta annenin yaşadığı yerleri. Sen de sevecektin illa ki İstanbul'u. Kim sevmez ki zaten..
İşte böyle planlamıştım oğlum, ama meğerse kaderin bizim için başka planları varmış. Bir ayımız kaldı, sonra yepyeni bir hayat başlayacak bizim için. Kendimi avutacak bir şey bulamıyorum şu anda. Baban mutlu sanırım. Umarım sen de mutlu olursun. Umarım hayırlı olur hepimiz için. Allah'ım bizi İstanbul'un kötülüklerinden korusun. Bir gün güzel Ereğli'mize dönmek dileğiyle...
19 Ocak 2012 Perşembe
sen yokken..
Hep bir kızım olacağını sanırdım:)
Kendimi anne olmaya hazır hissetmezdim.
İçimden çıkmanı beklerken, daha sonra yeniden içime sokmak isteyeceğimi bilmezdim.
Dünya içinde 'ebeveyn dünyası' diye başka bir dünya olduğunu bilmezdim.
Bir insanın tüm sorumluluğunu üstlenebileceğimi düşünmezdim.
Hayatıma değer vermezdim.Her tehlikenin önüne kendimi atabilirdim
Sen doğduktan sonra, seni annesiz bırakmamak için kendimi daha çok koruyacağımı bilmezdim.
Canın yandığında içimin parçalanacağını bilmezdim.
Kimse için 'isterse benden nefret etsin, isterse kalbimi kırıp tuzla buz etsin, ben yine de onu sonsuz seviyorum' diyebileceğimi bilmezdim.
Kimse için 'o yaşasın diye kalbimi bile veririm' diyebileceğimi bilmezdim.
Kendimi anne olmaya hazır hissetmezdim.
İçimden çıkmanı beklerken, daha sonra yeniden içime sokmak isteyeceğimi bilmezdim.
Dünya içinde 'ebeveyn dünyası' diye başka bir dünya olduğunu bilmezdim.
Bir insanın tüm sorumluluğunu üstlenebileceğimi düşünmezdim.
Hayatıma değer vermezdim.Her tehlikenin önüne kendimi atabilirdim
Sen doğduktan sonra, seni annesiz bırakmamak için kendimi daha çok koruyacağımı bilmezdim.
Canın yandığında içimin parçalanacağını bilmezdim.
Kimse için 'isterse benden nefret etsin, isterse kalbimi kırıp tuzla buz etsin, ben yine de onu sonsuz seviyorum' diyebileceğimi bilmezdim.
Kimse için 'o yaşasın diye kalbimi bile veririm' diyebileceğimi bilmezdim.
8 Ocak 2012 Pazar
Cebimden çıkardım
Cep telefonumun hafızasındaki fotoğraflara göz attım dün. Çekip çekip unuttuğum fotoğrafları çıkardım, özgürlüklerine kavuşturdum. Bazılarını da buraya kaydedeyim, hikayeleriyle birlikte..
Bu manzara hep ilgimi çekiyordu, fotoğraflamışım bile.. Evimizin köşesindeki sehpanın üstünde duran, balayında çekilmiş resmimiz. Perdeler kapalıyken, perdenin kenarından sızan güneş, tam ikimizin üstüne vuruyor. Üstümüze nur indi diyorum ben bu fotoğrafa..
Antalya'da kaldığımız otelin kid's club'ı. Henüz kaydıraktan kayamasak da poz vermeyi ihmal etmedik..
Utku Ankamall'in yılbaşı süslemelerinden gözünü alamadı:)
Gözü hep dışarda bu çocuğun, gezmeye doyamıyo..
O tontik ayaklarına kurban olurum oğlummm..
Daha doğmadan önce Utku'nun beşiğini çekmiştim. Bu arkadaşlara isim bile vermiştik. Ponny, Tonny ve Nonny:))
Kaydol:
Yorumlar (Atom)